16 Ekim 2010 Cumartesi

O zaman Clementine nasıl ölecek???

''Bakın şu küçük tavşana, yaşlı adam suretine bürünmüş bir delikanlı ve hiçbir şeyden şüphelenmiyor. Kendini öyle bir karmaşanın içinde bulduğu için bir anlamda acıyorum ona. Hepsi benim hatam. Bir şeyler yapmakta çok geciktim bu konuda. Ama böyle olacağını nerden bilebilirdim ki?

Dürüst olmak gerekirse, bunun nasıl yürüdüğünden tam emin değilim. Tüm ipleri elinde tutan benim, ama bu kadar uzun süre ilgiden mahrum kaldıklarında onlara ne olacağını bilemiyorum. Başka insanlarla tanışıp sizin ve benim gibi kendi hayatlarını mı kuruyorlar? Yoksa bir kozanın içine yerleştirilip, kalem tekrar ele alınıncaya kadar orada mı bekletiliyorlar? Cevabını bilmediğim birçok soru var.

Bildiğim şu ki, uymam gereken belli başlı kurallar var. Bunları ben koymadım, ama varlar ve ben de onlara uymak zorundayım. Aksi halde olacakların hesabını veremezsin.

Öteki tarafta işler böyle yürüyor, anladınız değil mi? Çiğneyemeyeceğiniz ya da etrafından dolaşamıyacağınız en önemli kural, burada herkesin bir geçmişinin olması gerektiği. Bu her yerde geçerlidir, ama burada daha da ön plana çıkıyor. Bir geçmişin yoksa o zaman sen de yoksun. Bu yüzden ona tutunacağı bir şeyler vermem gerek; ona bir hayat vermem gerek.

Şu an kafası karmakarışık zavallı çocuğun. Kimin karışmazdı ki? Ama geçecek. Koca bir boşluktan ibaret. Bir zamanlar üstüne bir hikaye yazmaya başladığınız, sonra da yarıda bırakıp bir sandığa koyarak toprağın derinliklerine gömdüğünüz bir kağıt parçası o. Şimdi, 60 yıl sonra, o sandığı topraktan çıkartıp son cümlenin bittiği yerden hikayeye devam ediyorsunuz. Onun ne tür bir şaşkınlık içinde olduğunu tahmin edebilirsiniz. Gece yatıp da ertesi gün uyandığınızda aradan yarım asır geçmiş olduğunu hayal edin. Ama her saniye arayı kapatıyorum. Minik kolların vurabileceği hızla çalışarak.

Satranç oynamaya çok benziyor bu. Oyunu en başından oynayıp taşları doğru sırayla hareket ettirmeliyim, yoksa kazanamam. Yapmayı ne kadar çok istersem isteyeyim, beni birçok zahmetten kurtaracak olsa da karşı tarafın şahını bir fiskeyle deviremem. Kuralları gözetmem ve tüm oyunu baştan sona oynamam gerek. Bunun yapmaya çalıştığım şeyin gerçekten tam tersi olması nedeniyle meselenin tamamı üzerinde biraz aşırı heyecan ve gayret beslememi mazur görün lütfen. Ama başka yolu da yok. Hiçbir açıdan kolay bir karar olmadı, ama ona son bir şey için ihtiyacım var. Onu bıraktığım yerden alıp tekrar inşa etmem gerek. Ona çok basit bir nedenden ötürü bir geçmiş vermeliyim: Var olmayan bir şeyi öldüremezsiniz''


Daha önce bahsettiğim bitirmeye kıyamadığım kitaptan alıntıdır, sakın ha edebi yeteneğimin yazıya dökülü hali sanılmasın, bu blogda ilk yazımda belirttim, onun yeri burası değil, belki de şimdilik değil, o konu ayrı dağıtmayayım.Kitabı çok kassam da bitirmemek için bitirmek üzereyim.

Yazara ahlaki yönden bayıldım, bittim. Tabi eğer bu satırların yukarda ne dendiğini bütünden koparıldığı için anlayabileni varsa sözüm o kişiye değil ama anlaşılmadıysa yahut 2 sene sonra muhteşem hafızam!!! bu ne ki neden almışım ki derse diye az açacağım konuyu. Neden bittim ahlaki yönden; çünkü adam birisini öldürecek, ister madden ister manen fark etmez ve full empati ile ulan beni geçmişim yokmuş gibi gömseler neler hissederim sıkıntısıyla debelenmiş durmuş ve üşenmemiş gocunmamış bu debelenme anlarını kitapta anlattığı hikayeden bağımsız ara ara okuyucuyla paylaşmış, sana bırakmamış, anlayamıyacağından değil, anlayamama ihtimalinin vebali onda kalacağından.

Nasıl mı? Çok karışık oldu gibi değil mi? Şimdi birisini ister 10 saniye, 10 dakika, 10 ay, 10 yıl tanıyın, bazen hepimiz yaşıyoruz o kişiler bazen ölüyor. Her iki anlamda da ölüyor, ancak o ölümü sebeplendiremezseniz veya o 10 zaman dilimlerinin tanışıklık başı ve ölüme kadar süresinde siz yer almadıysanız o ölüm de anlamlanmıyor, bir ayağı havada kalıyor gibi. İşte o ayak ne ayak:) sorun bu

Örnekli anlatım sürecine girelim ama o kadar çok senaryo üretilebilir ki, anlatıma en uygun olanlardan birini uydurayım. Birisini, kendinize uygun bir sebepten siz seçin, ben de kendiminkini seçeyim, çıksın yaşam çevrenizden bu öyle spontan olmasın yani manen ölsün, çok sevdiğiniz çizgi roman kahramanı mesela yayımcı kuruluş kapansın, yazarı ölsün vesaire, ve bitsin maceraları, bu kişi reel olarak o an için ölür mü sizin için? Mesela Clementine? Öldü mü acaba? Siz kafanızdan ona istediğiniz kadar yeni hayali maceralar yazın o yazarın dediği gibi ya bir kozada en son hatırladığı anda muhafaza ediliyorsa?



Tamam kafaya koydunuz bana göre hava hoş, öldüreceğiz Clementine ablayı, bunun kuralları var, olmalı öyle Clementine torun torbaya karıştı, sonra ecel olmaz. Bu o ana kadar verilen hikayeye, Clementine olgusuna yakışmaz, ya da karşıdan karşıya geçerken araba çarptı! Karşı tarafın şahını bir fiskeyle devirmek olmaz mı!

O zaman Clementine nasıl ölecek??? Son yolculuk'tan sonra ne oldu? Kötüler patlamayla yok olunca Clementine dünyaya geri dönüp sek sek oynamaya mı başladı? Şu an için eğer yaşıyorsa kendisi 90 yaş üzerinde olsa gerek. Amerikan Sağlık istatistiklerine göre %33 ihtimalle kalpten, %10 küsür kanserden gitmeli. Fakat 1925'te o kozaya girdi, şimdi 2010 da tekrar canlandı ve ne olduğunu anlayamıyor. Ya da siz daha ona uygun 85 seneyi yaratmadınız. Hah işte o 85'i seyrettiğiniz otuz küsür bölümün ışığında tek tek hamle hamle kurgulayamazsanız Clementine ablayı öldürme hakkınız olmamalı konunun özeti. Çünkü ne demiştik geçmişi olmayan birisi yok olmaz.

Ben malesef öldürme işinde biraz zayıfım tüm geçmişi kurgulasam da son darbeyi vuramıyorum bir türlü. Hep filmlerde öldü zannedip arkanızı dönrsiniz de kalkar ayağa sırtından bumm, öyle benim iş. Onlarca defa yaşasam da sanırım o kadar hikaye yazıp, geçmişi dallandırınca mazoşist bir şekilde neyse ölmesin bilinçaltı dürtüşleriyle yavaş vuruyor olabilirim fiskeyi.E ne o zaman uğraşıyorsun diye sorunca kendime tek mantıklı cevabım ahlaken rahatlama olabiliyor.

Durum bu benim Clementine'ler bastonla da olsa, tekerlekli sandalyede de yahut mekanik solunum cihazında gene de hayatta.

Şimdi tekrar okudum ben demek istediğimi şahane anladım:) Eğer bu meti okuyup anlayan varsa!!! kendilerine hediyem olsun



Bugün rastladım tarihte gereğinden fazla abartılan 10 film diye bir derleme yapmışlar. Arayınca sağda solda hemfikir olabileceğim bir list ve imdb puanlarını da ekleyeyim;

Forrest Gumb: 8,6
The Royal Tenenbaums: 7,6
Blade Runner:8,3
The Maltese Falcon : hiçbir fikrim yok): 8,4
The Matrix: 8,7
Garden State: 7,9
Rocky: 8,1
Dances With Wolves: 8
West Side Story: 7,7
Fight Club: 8,8

IMDB puanlarına gıcık olduğum bir dönemde ayrıntılı incelemiş ve 10000 kişinin 7 vermesinin, 10 kişinin 8 vermesinden değerli olduğunu görmüştüm, yani ayrıntılı istatistik formulleri ile törpüleniyor puanlar neden peki o zaman bu overrating denirse kısaca bobo kültürü diyebilirim. Örneğin: huuuuuu fayt klab harikaaaaaaa gibi bir önerme bobolarca motto edilip, genele empoze ediliveriyor gelsin 8.8 puan gibi. Bu arada bu satırların sahibi filmi seyretmedi seyretmez. O kadar inat ettim ki, seyretmem için başıma unutamayacağım ya da unutmamam gereken birşey gelmeli, yani demeliyim ki ulan böyle birşey nasıl olur en iyisi gideyim de fayt klab seyredeyim (viva la bobo) böylece bu olanları da unutmam vay anasına şeklinde. Aynı durum için alkışlar ''Titanic'' için gelsin.


Dün bir dizide de asıl oğlan kaza geçirmiş hafıza kaybı bir nevi kendi geçmişine vicdani redci durumları var. Ara sıra bir sahile vurmuş erkek figürü var kabuslarda. Erkeği bir çeviriyor falan, bakıyor kendisi. Dün kabus extended oldu, çekti kıyıya gömdü bulduğu kendisini kuma. Hangisi hangisini gömdü muamma. Dark side of the moon durumları yani. Jung'a da selam olsun



Hiç yorum yok: