31 Ekim 2010 Pazar

Nerede o eski Cherry standları

Ve kısa tatil bitti
Umarım yarın iyi geçer, hem yoğun hem haberlere gebe bir yarın bekliyor
Kısa tatilde SB buradaydı, dediği kadar varmış,acıdım elemana, sayko az değil bu devirde,
Autoshow'a gittik, rutinimizi yapmış olduk
Yeni Jetta, Latitude ve yeni x3'ü beğendik. 2008 daha renkliydi bu sene sönük kaldı. En sönük saha olarak 2008 kıyaslamasında cherry standını seçtik:) Baya gerileme vardı
Dünyanın en çirkin aracı ise aynı
SSang Yong Actyon, tartışılmaz
Hayal kırıklığı ise BMW ve Audi oldu
BMW doğrudürüst araba getirmemiş, Audi ise her zamanki Doğuş küstahlığı arabalar kilitli
Ulan öbür tarafta 200 bin euroluk Jaguarlar açık, 60 binlik 4 serisi kilitli, yuhhh
Jülyettayı da beğenmedim, mesajı alana:)




Bu nasıl bir araçtır dedik, alan var belki de içi iyidir deik, meraktan girdik içine utana sıkıla
Böyle ortada koltuklar arası valiz sapı gibi birşey var, çektik bastırdık anlayamadık ne olduğunu
Gizemlerle dolu bir araç ve merakları gidereyim içini gören dışını mumla arar



Fuarın en iyi aracı olarak ikimizin ortak fikri bu resimdeki oldu, adını sanını bilmiyoruz ama Pejo bu alet


Ben uzun uraşılarım sonucu sanırım bu fuarda ipod olayını çözdüm bizim külüstürde yarın haberi gelecek. 
SB&G için de şarkım budur, patetik!


You're wasting all your time here
riding around in the sun
alone and idling, come wander back to me
you know I'll always be there...

lie to me... lie to me...
make like you love me...
lie to me... lie to me...
ohh... oh... ohh.. ohhh..

but this one you'll never go
and this one you'll never show yourself
but this one you'll turn it off
and turn your world into a ghost town

lie to me... lie to me...
make like you love me...
lie to me... c'mon it's easy...
ohh, ohh.. ohh.. ohh..

don't think of what we can't be
I know what you need
and you know that you like it
the name you were born with
is sewed on your sleeve
let me believe in something... 

26 Ekim 2010 Salı

Trying to exorcise the ghosts

Pazar günü hiç gereksiz yere yumuşakça birisi evde ortalığı karıştırırken 2 adet Placebo-Soulmates... konser dvd'si sahibi olduğumu farkettim. Zamanında sipariş verip gelmeyince başka yerden almış, sonra ilk sipariş gelince, paylaşmayı çok seven bir adam olduğumdan 2'si de bende kalmıştı.


 Akla düşen başa düşer düsturu ile 2 gündür loop oldu Sleeping with Ghosts. Zor şey değil mi hayaletlerle uyumak, yani öyle olmalı, uyumuşluğumuz yok da, herhalde mecbur kalsak bize de yatak arkadaşı Casper düşmez.














SWG'nin bir de spesiyal edisyon cover eki vardı, o da akla zarardır. Molko'cuk albüm için buyurmuş ki:
1.I'm looking back to what's happened in my past emotional decade, trying to understand it. Trying to exorcise the ghosts and the demons of relationships past. It's the old cliché of it being therapeutic but it does work for me in that way.
2.The album title's about carrying the ghosts of your relationships with you, to the point where sometimes a smell or a situation or an item of clothing they bought brings a person back. For me it's about the relationship that you have with your memories. They inhabit your dreams sometimes. There can be a lot in the future that's gonna remind you of the ghost of relationships past. So I see the album as a collection of short stories about a handful of relationships. Most of them mine. In a way writing the songs helps me to get a lot of the nasty feelings off my chest and put them in a box, and therefore have a bit more of an objective discourse with those emotions because you've done something positive with them, you've rid yourself of them.

Yani: Olay geçen hafta bahsettiğim, adam öldürme konusuna geliyor. Canlandırmadan öldüremezsin hayaletleri, önce bir alaksın, uyuyacaksın sonra...

Benim favorim bu albümden budur. Tabi Molko'nun dediklerine bakınca alabildiğine absürd ama, öyle değil işte. Hikayenin sonunda ne yazık ki hayaletlerin ölmeme sebebi ile yüzleşirsin



Come on Balthazar I refuse to let you die
Come on fallen star I refuse to let you die
Cos that's wrong and I've been waiting far too long
It's wrong,and I've been waiting far too long
For you to be-hee ..be-hee ..be-hee ..be mine
For you to be mine ..be mine ..for you to be mine
And it's wrong, I've been waiting far too long
It's wrong, I've been waiting far too long
For you to be-he.. be-hee ..be-hee ..be-hee

All the centrefolds that you can't afford

Have long since waved their last goodbyes
All the centrefolds that you can't afford
You've long since faded from their eyes
So be-hee ..be mine
Bak Spike-Buffy ikilisine ne güzel uymuş şarkı, garibim Spike, çipli Spike


Son olarak Johnny Cash'e de selam olsun,  tabi ki NIN'e de

25 Ekim 2010 Pazartesi

You must live your whole life in a cave, man.



There's no chance survival,
And no hiding place.
You must be my rival,
I remember your face.
A sweeter denials become familliar to taste
There's no chance survival
And no hiding place
You can live your whole life in a cave, man.
You can learn to love uncertainty.
I want to spent my whole life without secureness regard
For the sweet sweet eternity
You'll be praised for all your weights tonight
You'll be praised by many ages tonight
There's no chance survival
And no sigh to take
A beamless primate with no heart to chase
Something become so common place
I know
There's no chance survival to the flesh now we race
You can live your whole life in a cave, man.
You can learn to love uncertainty.
And you can expect more gainless violence that have blown so far
You cross the, ship the shore to me
We are the golden,
We are the strongs, that it is showing the random calls
Fear the ocean,
Fear the frost
Fear the motion that
We are the old ones,
We are the lost standing comes with the cost
Can't do wrong
Well. you're hiding your smile ally me and I make you save
There's no chance survival but it's now time to waste 
  

24 Ekim 2010 Pazar

Yalnız yürümek kötü müdür?

Malum hafta derbi haftası
Eskisi gibi umursamıyorum


Derbi deyince akla ada, ada deyince de akla bence Liverpool gelir
Bu hafta yürürken çok andım kendilerini





Canlı canlı da böyle oluyor,


You'll Never Walk Alone - Anfield Road
Yükleyen KhmerStyle. - Dünyadan haber videoları

Asla yalnız yürümeyeceksin,
Fırtınada yürürken başını hep dik tut,
Ve karanlıktan sakın korkma.
Çünkü sonunda altın rengi bir gökyüzü
Ve mutluluğun gümüşten şarkısını bulacaksın.
Hayallerin sarsılsa da, alt üst olsa da,
Rüzgarda, yürümeye devam et
Yağmurda, yürümeye devam et.
Kalbinde umutla, yürümeye devam et
Ve bil ki, hiçbir zaman yalnız yürümeyeceksin
Asla ama asla yalnız yürümeyeceksin



Söyleyene değil söyletene mi bakmak lazım ki



19 Ekim 2010 Salı

Durdurun dünyayı, yaşayacak var


I want the world to stop (I want the world to stop)
Give me the morning (give me the understanding)
I want the world to stop (I want the world to stop)
Give me the morning, give me the afternoon

The night, the night

Let me step out of my shell
I'm wrapped in sheets of milky winter disorder
Let me feel the air again, the talk of friends
The mind of someone my equal

I want the world to stop (I want the world to stop)
Give me the morning (give me the understanding)
I want the world to stop (I want the world to stop)
Give me the morning, give me the afternoon
Tinseltown has followed me from Tinseltown to
Grey adorable city by the docks
Girls will walk in moving air the sun hangs low the girls don’t care
As they paint themselves at dusk.

I want the world to stop (I want the world to stop)
Give me the morning (give me the understanding)
I want the world to stop (I want the world to stop)
Give me the morning, give me the afternoon
Towns’ and cities’ populations up and grow
The workers move to the suburbs
In between I watch and go
I run along side rush hour traffic a prayer for every car

I want the world to stop (I want the world to stop)
Give me the morning (give me the understanding)
I want the world to stop (I want the world to stop)
Give me the morning, give me the afternoon
I want to write a message to you
Everyday at 10 o clock in the evening
Yellow pearl my city is
This is your art this is your Balzac your Brookside and your Bach

Belle&Sebastian son albümü çok güzel.Ben bu sabah işten kaçtım. Evet gitmedim işe.
Saat 8 gibi Acıbadem'de kahvaltımı ettim.
Sonra Üsküdar'a gittim, balıklar gelmişti.
Oradan Kadıköy'e sabah kahvesini içmeye.
Ve 12 gibi işe geldim.
Kimse ölmemişti, hiçbir şey aksamamıştı, olay da çıkmamıştı.
Kendimizi çok önemsememeliyiz, bennnnnnnnnn olmasam falan yok öyle birşey
Bu sabah benim için dünya durmuştu, çok güzeldi.

Bir de albümden bir şarkıdan şu sözler çok hoşuma gitti
But we don't have the money
(money makes the wheels and the world go round)
Forget about it, honey
Albümün tanıtım trailerı da şu şekilde

18 Ekim 2010 Pazartesi

Derleme








16 Ekim 2010 Cumartesi

O zaman Clementine nasıl ölecek???

''Bakın şu küçük tavşana, yaşlı adam suretine bürünmüş bir delikanlı ve hiçbir şeyden şüphelenmiyor. Kendini öyle bir karmaşanın içinde bulduğu için bir anlamda acıyorum ona. Hepsi benim hatam. Bir şeyler yapmakta çok geciktim bu konuda. Ama böyle olacağını nerden bilebilirdim ki?

Dürüst olmak gerekirse, bunun nasıl yürüdüğünden tam emin değilim. Tüm ipleri elinde tutan benim, ama bu kadar uzun süre ilgiden mahrum kaldıklarında onlara ne olacağını bilemiyorum. Başka insanlarla tanışıp sizin ve benim gibi kendi hayatlarını mı kuruyorlar? Yoksa bir kozanın içine yerleştirilip, kalem tekrar ele alınıncaya kadar orada mı bekletiliyorlar? Cevabını bilmediğim birçok soru var.

Bildiğim şu ki, uymam gereken belli başlı kurallar var. Bunları ben koymadım, ama varlar ve ben de onlara uymak zorundayım. Aksi halde olacakların hesabını veremezsin.

Öteki tarafta işler böyle yürüyor, anladınız değil mi? Çiğneyemeyeceğiniz ya da etrafından dolaşamıyacağınız en önemli kural, burada herkesin bir geçmişinin olması gerektiği. Bu her yerde geçerlidir, ama burada daha da ön plana çıkıyor. Bir geçmişin yoksa o zaman sen de yoksun. Bu yüzden ona tutunacağı bir şeyler vermem gerek; ona bir hayat vermem gerek.

Şu an kafası karmakarışık zavallı çocuğun. Kimin karışmazdı ki? Ama geçecek. Koca bir boşluktan ibaret. Bir zamanlar üstüne bir hikaye yazmaya başladığınız, sonra da yarıda bırakıp bir sandığa koyarak toprağın derinliklerine gömdüğünüz bir kağıt parçası o. Şimdi, 60 yıl sonra, o sandığı topraktan çıkartıp son cümlenin bittiği yerden hikayeye devam ediyorsunuz. Onun ne tür bir şaşkınlık içinde olduğunu tahmin edebilirsiniz. Gece yatıp da ertesi gün uyandığınızda aradan yarım asır geçmiş olduğunu hayal edin. Ama her saniye arayı kapatıyorum. Minik kolların vurabileceği hızla çalışarak.

Satranç oynamaya çok benziyor bu. Oyunu en başından oynayıp taşları doğru sırayla hareket ettirmeliyim, yoksa kazanamam. Yapmayı ne kadar çok istersem isteyeyim, beni birçok zahmetten kurtaracak olsa da karşı tarafın şahını bir fiskeyle deviremem. Kuralları gözetmem ve tüm oyunu baştan sona oynamam gerek. Bunun yapmaya çalıştığım şeyin gerçekten tam tersi olması nedeniyle meselenin tamamı üzerinde biraz aşırı heyecan ve gayret beslememi mazur görün lütfen. Ama başka yolu da yok. Hiçbir açıdan kolay bir karar olmadı, ama ona son bir şey için ihtiyacım var. Onu bıraktığım yerden alıp tekrar inşa etmem gerek. Ona çok basit bir nedenden ötürü bir geçmiş vermeliyim: Var olmayan bir şeyi öldüremezsiniz''


Daha önce bahsettiğim bitirmeye kıyamadığım kitaptan alıntıdır, sakın ha edebi yeteneğimin yazıya dökülü hali sanılmasın, bu blogda ilk yazımda belirttim, onun yeri burası değil, belki de şimdilik değil, o konu ayrı dağıtmayayım.Kitabı çok kassam da bitirmemek için bitirmek üzereyim.

Yazara ahlaki yönden bayıldım, bittim. Tabi eğer bu satırların yukarda ne dendiğini bütünden koparıldığı için anlayabileni varsa sözüm o kişiye değil ama anlaşılmadıysa yahut 2 sene sonra muhteşem hafızam!!! bu ne ki neden almışım ki derse diye az açacağım konuyu. Neden bittim ahlaki yönden; çünkü adam birisini öldürecek, ister madden ister manen fark etmez ve full empati ile ulan beni geçmişim yokmuş gibi gömseler neler hissederim sıkıntısıyla debelenmiş durmuş ve üşenmemiş gocunmamış bu debelenme anlarını kitapta anlattığı hikayeden bağımsız ara ara okuyucuyla paylaşmış, sana bırakmamış, anlayamıyacağından değil, anlayamama ihtimalinin vebali onda kalacağından.

Nasıl mı? Çok karışık oldu gibi değil mi? Şimdi birisini ister 10 saniye, 10 dakika, 10 ay, 10 yıl tanıyın, bazen hepimiz yaşıyoruz o kişiler bazen ölüyor. Her iki anlamda da ölüyor, ancak o ölümü sebeplendiremezseniz veya o 10 zaman dilimlerinin tanışıklık başı ve ölüme kadar süresinde siz yer almadıysanız o ölüm de anlamlanmıyor, bir ayağı havada kalıyor gibi. İşte o ayak ne ayak:) sorun bu

Örnekli anlatım sürecine girelim ama o kadar çok senaryo üretilebilir ki, anlatıma en uygun olanlardan birini uydurayım. Birisini, kendinize uygun bir sebepten siz seçin, ben de kendiminkini seçeyim, çıksın yaşam çevrenizden bu öyle spontan olmasın yani manen ölsün, çok sevdiğiniz çizgi roman kahramanı mesela yayımcı kuruluş kapansın, yazarı ölsün vesaire, ve bitsin maceraları, bu kişi reel olarak o an için ölür mü sizin için? Mesela Clementine? Öldü mü acaba? Siz kafanızdan ona istediğiniz kadar yeni hayali maceralar yazın o yazarın dediği gibi ya bir kozada en son hatırladığı anda muhafaza ediliyorsa?



Tamam kafaya koydunuz bana göre hava hoş, öldüreceğiz Clementine ablayı, bunun kuralları var, olmalı öyle Clementine torun torbaya karıştı, sonra ecel olmaz. Bu o ana kadar verilen hikayeye, Clementine olgusuna yakışmaz, ya da karşıdan karşıya geçerken araba çarptı! Karşı tarafın şahını bir fiskeyle devirmek olmaz mı!

O zaman Clementine nasıl ölecek??? Son yolculuk'tan sonra ne oldu? Kötüler patlamayla yok olunca Clementine dünyaya geri dönüp sek sek oynamaya mı başladı? Şu an için eğer yaşıyorsa kendisi 90 yaş üzerinde olsa gerek. Amerikan Sağlık istatistiklerine göre %33 ihtimalle kalpten, %10 küsür kanserden gitmeli. Fakat 1925'te o kozaya girdi, şimdi 2010 da tekrar canlandı ve ne olduğunu anlayamıyor. Ya da siz daha ona uygun 85 seneyi yaratmadınız. Hah işte o 85'i seyrettiğiniz otuz küsür bölümün ışığında tek tek hamle hamle kurgulayamazsanız Clementine ablayı öldürme hakkınız olmamalı konunun özeti. Çünkü ne demiştik geçmişi olmayan birisi yok olmaz.

Ben malesef öldürme işinde biraz zayıfım tüm geçmişi kurgulasam da son darbeyi vuramıyorum bir türlü. Hep filmlerde öldü zannedip arkanızı dönrsiniz de kalkar ayağa sırtından bumm, öyle benim iş. Onlarca defa yaşasam da sanırım o kadar hikaye yazıp, geçmişi dallandırınca mazoşist bir şekilde neyse ölmesin bilinçaltı dürtüşleriyle yavaş vuruyor olabilirim fiskeyi.E ne o zaman uğraşıyorsun diye sorunca kendime tek mantıklı cevabım ahlaken rahatlama olabiliyor.

Durum bu benim Clementine'ler bastonla da olsa, tekerlekli sandalyede de yahut mekanik solunum cihazında gene de hayatta.

Şimdi tekrar okudum ben demek istediğimi şahane anladım:) Eğer bu meti okuyup anlayan varsa!!! kendilerine hediyem olsun



Bugün rastladım tarihte gereğinden fazla abartılan 10 film diye bir derleme yapmışlar. Arayınca sağda solda hemfikir olabileceğim bir list ve imdb puanlarını da ekleyeyim;

Forrest Gumb: 8,6
The Royal Tenenbaums: 7,6
Blade Runner:8,3
The Maltese Falcon : hiçbir fikrim yok): 8,4
The Matrix: 8,7
Garden State: 7,9
Rocky: 8,1
Dances With Wolves: 8
West Side Story: 7,7
Fight Club: 8,8

IMDB puanlarına gıcık olduğum bir dönemde ayrıntılı incelemiş ve 10000 kişinin 7 vermesinin, 10 kişinin 8 vermesinden değerli olduğunu görmüştüm, yani ayrıntılı istatistik formulleri ile törpüleniyor puanlar neden peki o zaman bu overrating denirse kısaca bobo kültürü diyebilirim. Örneğin: huuuuuu fayt klab harikaaaaaaa gibi bir önerme bobolarca motto edilip, genele empoze ediliveriyor gelsin 8.8 puan gibi. Bu arada bu satırların sahibi filmi seyretmedi seyretmez. O kadar inat ettim ki, seyretmem için başıma unutamayacağım ya da unutmamam gereken birşey gelmeli, yani demeliyim ki ulan böyle birşey nasıl olur en iyisi gideyim de fayt klab seyredeyim (viva la bobo) böylece bu olanları da unutmam vay anasına şeklinde. Aynı durum için alkışlar ''Titanic'' için gelsin.


Dün bir dizide de asıl oğlan kaza geçirmiş hafıza kaybı bir nevi kendi geçmişine vicdani redci durumları var. Ara sıra bir sahile vurmuş erkek figürü var kabuslarda. Erkeği bir çeviriyor falan, bakıyor kendisi. Dün kabus extended oldu, çekti kıyıya gömdü bulduğu kendisini kuma. Hangisi hangisini gömdü muamma. Dark side of the moon durumları yani. Jung'a da selam olsun



12 Ekim 2010 Salı

Yamalı bohça

O kadar rutin ki bu aralar, Ahkam kesecek şey de az

Bilgi dağarcığımda, halı tipleri, fiyatları, boyada yeni renkler, perde kumaşları için inanılmaz bir yer oluştu. Şu an otöre çeyrek var konumundayım, 2 aylık saha eğitimi, bir nevi dekorasyon sektöründe yavru kurt yaptı beni...Poliamid halı, ilmek sıklığı, polipropilen halı, black out perde, metraj hesabı, duvar kağıdı, bir duvara kaç rulo gider, vinil kağıt vs vs Kara komedi gibi, aman aman boya işi zor olur dedi(k), kağıt yapalım dedik ve gittik boyanabilir kağıt aldık, önce kağıt kaplayıp sonra boyuyorsun! Artık duvar kağıdı da yapabiliyorum,



daha neler mi haliyle çok iş yapanın kiri pası da çok oluyor en kadim dostum ''süpürmen'', 
isimdeki kreatif ruh takdire şayan


2 haftadır tam bir inşaat işçisiyim anlayacağınız, C beğeniyor, tedarikçi ben, uygulayıcı ben, beğenmezse geri götürücü yenisini alıcı, tekrar uygulayıcı ben, what a wonderfull life...

Bu yoğunlukta, zaman bulabildim ve 4-5 film izledim, Tv yi alırken zamanı gelir de kullanırım diye MKV playerlı almıştım kendisinden, 50 kadar HD film verdi birisi ve şunu söyleyebilirim normal film seyredemez oldum... Tabi sırf HD nasıl oluyor diye bu filmler ikinci üçüncü defa seyredildi.


2 aydır başladığım hiçbir kitabı bitiremedim. 1 tanesi var 5. sayfada kestim okumayı, nefes alamadım cümle uzunluğundan, edebiyat dediğin tek dişi kalmış canavardır nazarı itibarımda, hayır bunu okuyup öyle ahkam kesenler var ki tam gerizekalı gibi hissediyorum kendimi, yorumlardan biri ''hayatım değişti'' hayır o metni okuyup, anlayıp içselleştirebilen kişinin zaten hayatı baya değişiktir daha nereye değişecek, kendileri ile ilgili en yumuşak görsel de budur heralde, fekat fark ettim ki çemkirme potansiyelim en üst safhada bu aralar, 
Şimdi haksızlık olmasın bir kitap daha okuyorum yeni başladım diyemem de bitmesin diye az okuyorum
2 güne bir bir chapter, salakça gelebilir çünkü evet ben de kendime salak mısın oğlum oku bitir diyorum ama ıghh, çok zevkli yamyam gibi okumamak, o iki günde kafamdan ben elli tane giriş the gelişme and end yazabiliyorsun. Bu da bir fikir işte

Gossip başladı da salıları doldu! İzlemeyen utansın ben ne utanacağım
Glee son bölümde de Britney'i anmış olduk, aman eksik kalsın.
Rubiconu beğendim, o tip filmlere ilgim var hem bu dizi hemen bitmiyor.Çok uzattım bohça doldu


Güzel konser oldu, gidişim, izleyişim ve dönüşüm olaylı oldu ama baya güzeldi. İyi ki aldanıp Muse Tribute'a gitmemişim. Gidenler fena olmuş...

4 Ekim 2010 Pazartesi

Just wanted to be myself

Cumartesi günü bir arkadaş, ben ve C. oturuyoruz sabah kahvaltı edeceğiz, arkadaş dedi: 
''abi sen bana neden bu kadar kötü davranıyorsun, bak benim tanıdığım senden nefret etmeyen 2 kişi var onlar da burada''
Sabah sabah insan bir hoş oluyor.
Sia Where i belong without rules diye başlar ben onu hep without truth diye dinlerim,
Bu sahneye o yakışırmış
Without truth we lose,
Benim versiyon, with truth i lose oldu ama neyse
Şarkı da Bush'dan olsun